3 Kasım 2011 Perşembe

UÇURUMUN KENARINDAYIM HIZIR

Kalp atışlarımızın arttığı, iştahımızın kesildiği, dünyadaki en mühim işin onu düşünmek olduğu anlarımız oldu. Aşk sarhoşluğu içinde kimseyi gözümüzün görmediği, kimseyi duymadığımız günler ;bir canlıya en çok anlam yüklediğimiz günler ; yüzüne bakınca ilahi bir nur, bir hikmet gördüğümüz günler. İşte o günler ister istemez kendimizi bir uçurumun kenarında hissederdik muhteşem belaya nazır. Ve dilimize işte bu mısralar dolanırdı bir masal alemi gibi. Her bir hecesi ok gibi saplanırdı kalbimize. Uçurumun kıyısında son nefesimizi onu düşünürken verme arzusu, bir dilber sevdasının bir uçuruma eşdeğer oluşu, dünyada hiçbirşeyden korkmazken onu incitme korkusu, onu kaybetme korkusu gibi karmaşık duygular..."Böyle aşkları hak edecek insan var mıdır?" diye sorar dostlarım." Varsın olmasın, önemli olan böyle aşkı barındırabilecek kalpler kaybolmasın" cevabım. Ben yine de uçurumun kenarındayım.

Uçurumun kenarındayım Hızır
Bir dilber kal'asının burcunda
Muhteşem belaya nazır
Topuklarım boşluğun avucunda
Koca yâr adım çağırır
Kaldım parmaklarımın ucunda
Bir gamzelik rüzgar yetecek
Ha itti beni ha itecek
Uçurumun kenarındayım Hızır
Civan hazır
Divan hazır
Ferman hazır
Kurban hazır
Güzelliğin zülme çaldığı sınır
Uçurumun kenarındayım Hızır
Ben fakir
En hakir
Bin taksir
Ateşten
Kalleşten
Mızrakla gürzdan
Dabbet-ül arz dan
Yedi düvelden
Korku nedir bilmeyen ben
Tir tir titriyorum senden

Ömer Lütfi METE

KÜRŞAT İHTİLALİ


Kürşat ihtilali TÜRK tarihinde karakteristik ve çok önemli bir olaydır. Türkler’in tarihleri boyunca bağımsızlıklarını kaybettikleri sadece 5000 yıllık tarihlerinde 50 yıllık bir dönemdir. Ve Kürşat İsyanı da, ilk ve son olan bu esaret yıllarına son vermiştir.
Prens Kürşat, Göktürk Hanedanı’ndan 10. Büyük Türk İmparatoru Çuluk Kağan’ın küçük oğludur. 630 lu yıllarda kararsız bir adam olan yeni Türk Hakanı Kara Kağan’ın basiretsiz idaresi, üst üste gelen soğuk ve kıtlık yılları Türk illerinde büyük tahribat yaptı. Bu durumdan yararlanan Çin Ordusu, Türk Ordusu’nu bozdu. Kara Kağan ile 100000 Türk, Çinliler’e esir düştü. Yönetim kadrosu esir alınan Türkler bağımsızlıklarını kaybettiler.
Türkler kendilerine Çin tarafından atanan Sirba Kağan’ı tanımadılar. Gizli gizli 40 kişilik bir ihtilal komitesi kurdular. 40 Türk asilzadesi Prens Kürşad’ı başkan seçtiler.
Türk ihtilal komitesinin planı şöyleydi.Çin imparatoru Li Şihmin esir edilecek, Türk illerine kaçırılacak, sonra Çin sarayında esir tutulan 100000 Türk’e karşılık değiştirilecek. İhtilal başarıya ulaşır ulaşmaz da süratle Türkler ayaklanacaklar ve savaşarak bağımsızlıklarını ve topraklarını geri alacaklardı.Kürşad ve 39 arkadaşı ;kılık değiştirerek gezen Çin İmparatoru’nu kaçırmak için Çin’e girdiler. Ancak o gece fırtına çıktı ve İmparator saraydan ayrılmadı. Kürşad gecikilirse ihtilalin duyulup Türkler’in kılıçtan geçirilmesinden korktu. Akıl almaz bir cesaretle, imparatorluk sarayını basıp imparatoru silah kuvvetiyle ele geçirmeye karar verdi. Arkadaşlarının Çinliler’le kıyas edilmez derecede iyi silah kullanmalarına güveniyordu.Gerçekten o gece 40 Türk asilzadesi sarayı bastı. Pek kanlı bir çarpışma oldu. Yüzlerce Çinli muhafız, 40 Türk’ün keskin nişancılığına ve vuruş maharetine dayanamadı. Türk okları ve kılıçları altında can verdi. Çinli askerlerin yerden biter gibi çoğalmalarını gören Kürşat, sarayı terketmek emrini verdi. İmparatorun ahırına hücum eden 40 Türk, seyisleri öldürüp atlara atladılar ve Çin başkentinden çıkmayı başardılar. Ancak bütün bir Çin Ordusu 40 Türk’ün peşine takıldılar. Vey ırmağı kıyısına gelen 40 kahraman bir kaç yüz Çin askerini okladıktan sonra, gözyaşartıcı bir kahramanlık sahnesi içinde öldüler. Kürşad ve 39 arkadaşı, Vey ırmağı kıyılarının sarı toprakları üzerinde kaldılar.İhtilal başarılamadı diye Çin boyunduruğundaki Türkler sinmediler. Bütün Türk illerinde bir İstiklal rüzgarı esti. Hiç bir milletin tarihinde böyle bir kahramanlık olayı yoktur. 40 Türk’ün saldırısı düşmanları iliklerine kadar ürpertti. Türkler’de ise önüne geçilemez bir derecede kabarmış olan bir bağımsızlık arzusunu kamçıladı. Kürşad ve 39 arkadaşının bu kahramanlığı tüm Türk illerine dalga dalga yayıldı ve TÜRK esaretine son verdi.

-alıntıdır-

2 Kasım 2011 Çarşamba

MEHMET AKİF 'TEN




Zulmü Alkışlayamam

Zulmü alkışlayamam, zâlimi asla sevemem;
Gelenin keyfi için geçmişe kalkıp sövemem.
Biri ecdâdıma saldırdı mı, hattâ boğarım!..
- Boğamazsın ki!
- Hiç olmazsa yanımdan koğarım.
Üç buçuk soysuzun ardında zağarlık yapamam;
Hele hak nâmına haksızlığa ölsem tapamam.
Doğduğumdan beridir âşıkım istiklâle,
Bana hiç tasmalık etmiş değil altın lâle!
Yumuşak başlı isem, kim dedi uysal koyunum?
Kesilir belki, fakat çekmeye gelmez boyunum!
Kanayan bir yara gördüm mü yanar tâ ciğerim,
Onu dindirmek için kamçı yerim, çifte yerim!
Adam aldırma da geç git, diyemem aldırırım.
Çiğnerim, çiğnenirim, hakkı tutar kaldırırım!
Zalimin hasmıyım amma severim mazlumu...
İrticâın şu sizin lehçede ma'nâsı bu mu?

1 Kasım 2011 Salı

DADALOĞLU


Dadaloğlu Osmanlı Devleti 'nin Anadolu Türkmenlerini iskân politikasına tepki olarak tanınmış bir halk ozanıdır. 18. yüzyılın son çeyreğinde Kayseri'nin Tomarza ilçesinde doğup 19. yüzyılın ortalarında öldüğü bilinmektedir. Doğum ve ölüm tarihleri hakkında kesin bilgi yoktur. Oğuzların Avşar boyundandır.

Osmanlı Devleti'nin konar-göçer Avşar, Karsantı, Sırkıntı, Bozdoğan, Kırıntı, Berber, Menemenci gibi Türkmen aşiretlerini yerleşik hayata geçirmek için verdiği uğraş, yer yer başkaldırılara ve çatışmalara neden olmuştur. Dadaloğlu'nun şiirleri, yerleşik hayata geçmek istemeyen Türkmen aşiretlerinin sesi ve sözlü tarihi sayılabilir.

Dadaloğlu diğer 19'uncu yüzyıl halk ozanlarının üstün yeteneği ile, Köroğlu 'nun yiğit ve kavgacı anlatımını birleştirir.


Avşar Elleri


Kalktı göç eyledi avşar elleri

Ağır ağır giden eller bizimdir

Arap atlar yakın eyler ırağı

Yüce dağdan aşan yollar bizimdir.


Belimizde kılıcımız kirmani

Taşı deler mızrağımın temreni

Hakkımızda Devlet Vermiş Fermanı

Ferman padişahın dağlar bizimdir


Dadaloğlum yarın kavga kurulur

Öter tüfek davlumbazlar vurulur

Nice koç yiğitler yere serilir

Ölen ölür kalan sağlar bizimdir.

* * *

Yarsuvatta güreş ettim yıkıldım

Dokuzyüz atlıynan harbe dıkıldım

Yüzü burda sekizyüzü nicoldu."

demektedir. Bu türkünün aşiret kavgasında Kozanoğlu, Dulkadiroğlu ve Ali Osman Oğlu isimli beylerin Maraş'ın üst tarafında bulunan Kırım isimli yerden gelerek Çukurova' ya yerleşmek isteyen Ceritler ile kavgaya girmemesi ve bundan haberi olmayan bu gün Kozan Kadirli arasında bulunan Anavarza Kalesine ulaşınca söylediği bilinmektedir. Türküde:


"Sana derim sana Anavarza Kalesi

Sana konup göçenlerin nicoldu"

diye hüküm sürmekte olan bu beyler ,Ceritler önünce çekilince Ceritler Çukurova'yı istilaya başlamış ve bunun doğal sonucu olarakta Çukurova da aşiret kavgaları başlamıştır. Çukurova halkı ve Ceritler konar-göçer olduğundan Gavurdağını ve Kozandağını kontrol altına alarak Erzin, Kadirli ve Kozan gibi kasabalar Fırka-i İslahiye'nin kurduğu veya yeniden düzenlediği yerlerdir. Dadaloğlu'nun Gavurdağı-Kozandağı arasında hareket eden aşiret beylerinden biri olduğu bilinmektedir. Kozan Dağları, Binboğa Dağları ve Gavurdağları'nda aynı isimde yerlerin bulunması ve her yörede sözlü hikâyenin farklı anlatılması türkülerin veya türkü mısralarının farklılık göstermesi de bundandır.Gerçek olan bir şey vardır. O da Dadaloğlu'nun Çukurova, Kozan, Binboğa ve Gavurdağı yöresinde konar-göçer bir halk ozanı olarak yaşadığıdır. Çok bilinen bestesi yapılan şiirlerinden iki tanesi


KARALAR BAĞLADI BURUĞU DÜŞTÜ

Karalar bağladı buruğu düştü

Misis mihenk imiş alasın kaçtı

Sırkıntılı karahacılı kaçtı

Boz kartala pay oldu ya ölünüz


Avşar'ın uyluğu duruyor atta

Cerid'in hopuru çıktı yarsuvat'ta

Kaçtı tecirliler hep selamette

Kaçın sırkıntılı gavur dağı carınız


Çekildi Avşar'ın atlısı bindi

Cerid'in üstüne peştemal döndü

Göçmüş sırkıntılı yurduna kondu

Nerde kaldı kolu bağlı delimiz


Der Dadal'ım bu böyle olmadı

Atlı fena düştü birbirini bulmadı

Yürü bire cerit sana yurt kalmadı

Geç arabistan'a amut yolunuz


MİSİS KÖPRÜSÜ DE MÜHENGİ AŞTI

Misis köprüsü de mühengi aştı

Karalar ho dedi buruk'a düştü

Sırkıntı menemenci hep yalın kaçtı

Hani ya kabak hasan kodaz ali'niz.


Avşar'ın uyluğu tutmuyor atta

Tecirli de kaçtı gitti firkatta

Cerit'(in) hopuru çıktı yarsuvat'ta

Boz kartala pay oldu ya ölünüz


Bozdoğan davaya girmeden kaçtı,

Reyhanlı beyi de Halep'e düştü

Kozanoğlu duydu buna pek şaştı,

Hani ya hiç beri gelmez biriniz.


Çekildi Avşar'ın atlısı bindi

Cerit'in üstüne peştemal döndü

Göçmüş sırkıntılı yurduna kondu

Nerde kaldı kolu bağlı deliniz.


Der Dadal'ım hani beyler kalanı

Mistik paşa'm ne tez tuttun belen'i

Çapanoğlu gene yaptın planı

Hani sizin çakmak çalan eliniz.


-alıntıdır-